Türkiye’nin gündeminden düşmeyen ve çözümsüzlüğe zorlanan başörtü meselesi, siyaset malzemesi yapılmaya çalışılırken, en samimi tavrı koyan parti, MHP olmuş ve sorunun çözümü konusunda inanç ve demokrasi boyutunda adım atmıştır.
MHP, ‘çoğunluğumuz yok’ diyerek başörtü sorununu çözmeye yanaşmayan AKP’yi köşeye sıkıştırmış ve hazırladığı yasa teklifini imzaya açarak AKP’yi çözüme zorlamıştır. Kamuoyunda sorunun bitişi olarak kabul gören bu teklif sonrasında, MHP ve AKP birlikte hareket ederek 411 Milletvekilinin kabulü ile yasak kaldırılmıştır.
Anayasa mahkemesinin yasa değişikliğini iptal etmesinin ardından yaşanan süreçte, AKP-CHP ile samimiyetten uzak yaklaşımlarla sorunu çözmeye girişmişler ama oyalamalarla yine sorun YÖK başkanının özel müdahalelerine bırakmışlardır.
MHP’nin başörtü sorunun çözümü konusunda, yasağın kaldırılması için daha önceden olduğu gibi “Biz Varız” diyerek açık çek vermesine rağmen, AKP başörtü sorununu siyasi bir malzeme olarak kullanma niyetiyle, çözümsüzlüğü, sorunun devamını tercih etmiştir.
Bugün hala çözülememiş olan başörtü sorunu, kanun değişikliği yapılmadığı sürece Allah’ın emri olduğu algısından uzak, oy avcılığı için istismar edilmeye devam edilecektir.
Kendilerini “İslamcı” olarak ifade eden ve edilmeyi tercih eden siyasi akım, 1950’li yıllarda Demokrat Partinin bünyesinde faaliyetlerini perdeleyerek sürdürmüşlerdir. 1970’li yıllara gelindiğinde 26 Ocak 1970 tarihinde “Milli Nizam Partisi” kurulmuştur. “Laik devlet niteliğine aykırı” olduğu ve benzer gerekçeler ile 20 Mayıs 1971 tarihinde kapatıla partinin yerine 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi kurulmuştur. CHP-MSP ve Milliyetçi cephe koalisyon hükümetlerinde koalisyon ortağı olmuştur. MSP’ de 12 Eylül 1980 sürecinde tüm siyasi partilerle birlikte kapatılmıştır. 1980 öncesinde MSP İstanbul il başkanlığı yapan Tayyip Erdoğan “ Ya Laik olacaksın, ya Müslüman” derken, bugün ise kiliseler açan, misyonerliğe destek veren tek Müslüman başbakan olarak anılmaktadır.
1983 yılında Refah Partisi olarak yeniden örgütlenen sözde “İslamcı” akım, günümüze kadar kapatılmalar sonucu Fazilet Partisi, Saadet Partisi ve AKP olarak Türk Siyasi hayatın da varlıklarını devam ettirmişlerdir. Yeni bir kopuş sonucu da Has Parti adıyla yeni bir parti kurmuşlardır.
Türkiye’de siyasi tercihleri etkilemek ve istismarla kontrol edebilmek için İslamiyet ve milli değerleri istismar eden bu zihniyet, bilinen 7 parti ile varlığını sürdürmüştür. Bugün gelinen noktada ise, AKP İktidarı ile kilise hizmeti ve bölücü açılımlarıyla İslami yaklaşımdan ve tevhid ruhundan uzak uygulamaların icra odağı haline gelmiştir.
Başörtü meselesi bu hareket için yeni bir istismar konusu olmayıp, siyasi olarak destek verdikleri bireysel eylemlerle 1950’li yıllara kadar uzanmaktadır. Dr. Hümeyra ÖKTEN(1950), tıp fakültesi öğrencisi Gülsen ATASEVEN(1964), Hatice BABACAN “ AKP’li Ali BABACAN’ın halası,” (1967), Şule Yüksel ŞENLER, Av. Emine AYKENAR adlı başörtü-türban eylemi yapan bu hanımlar, sözünü ettiğimiz siyasi hareketin emrinde hareket eden kişilerdir.
ANAP Hükümeti 25 Ekim 1990’ da “ yüksek öğretimde başörtü serbestliği” getiren bir yasa çıkarmış ve 2547’nin 17. Maddesine göre, anayasa uyarınca üniversitelerde her türlü kılık kıyafet serbest olmuştur. 1997’de YÖK başkanlığına Kemal GÜRÜZ’ün getirilmesine kadar başörtü yasağı söz konusu olmamıştır.
Uluslar arası anlaşmalardan kaynaklanan AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi)’ ne bireysel başvuru hakkı ile Lamia BULUT ve Şenay KARADUMAN adlı iki öğrenci dava açmışlar ve Türkiye’yi Hıristiyan Avrupa’ya şikâyet etmişlerdir. Türkiye aleyhinde karar verme alışkanlığı edinmiş olan AİHM, 3 Mayıs 1993 tarihinde verdiği kararla öğrencileri haksız bularak, malum çevreye iç siyaset malzemesi vermiştir.
1995 yılında seçimler öncesinde Necmeddin ERBAKAN “ Başörtülü öğrencileri kapı önüne koyarak, eğitim haklarını kısıtlayan ve kız çocuklarına haksızlık eden rektörler, “bizim iktidarımızda eğitim hakkını engelledikleri o mağdur öğrencilere selam duracak” demiştir. Kamuoyunda ortaya çıkan tepkilerle, başörtülü öğrencilerin alınmadığı birkaç üniversite söz konusu iken; başörtü yasağı tüm üniversitelere yayılmıştır. Erbakan’ın sözleri yasağın nedeni olarak gösterilmiştir.
1997 yılında başlayan kitlesel eylemler, 1999 yılında İstanbul Milletvekili olarak meclise giren Merve KAVAKÇI’nın türbanlı yemin etme isteği, DSP Milletvekillerinin engeliyle ve Ecevit’in “Burası devlete meydan okunacak yer değildir” diyerek yaptığı çıkışla TBMM’ne de taşınmıştır.
2002 seçimleri öncesi devam eden eylemler, ‘MHP’nin başörtü sorununu çözmediği’ propagandasıyla siyasi malzeme yapılmış ve 2002’den sonra AKP döneminde, sorun çözülmüş gibi bir anda bitmiştir.
Leyla Şahin ve Hayrunnisa Gül’ün AİHM’ne başvuruları ile başörtü meselesini gündemde tuttular. Ancak Hayrunnisa Gül, Dışişleri bakanı olduğunda davasını geri çekerek, yaklaşımının siyasi olduğunu ortaya koydu.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşinin başörtü serüveni, Çankaya köşküne çıkmalarıyla bir zafere dönüşmüş oldu. Ancak siyasi malzeme eksikliği çeken AKP, yaptığı yıkımın ve Müslüman Türk Milletinin değerlerini hiçe saydığının perdelenmesi için, başörtüyü bir sorun olarak sıcak tutmaya günümüzde de devam etmektedir.
MHP, 57. Koalisyon hükümetin döneminde başörtü meselesi için mutabakat aramış, ancak başta Fazilet Partisi olmak üzere engellenmiştir. Bunun neden ise, MHP’ye kurulacak “başörtü” tuzağının planlanması olmuştur.
MHP, başörtü eylemlerine katılan, bugün yapılan protestolarda eylemcilere her türlü baskı ve zulmü reva gören AKP hükümeti gibi, güvenlik güçleri eliyle hırçın bir tavır sergilenmemiş ve buna da izin vermemiştir. Yapılan eylemleri de demokratik bir hak olarak değerlendirmiştir.
MHP, başörtü eylemlerine katılan, bugün yapılan protestolarda eylemcilere her türlü baskı ve zulmü reva gören AKP hükümeti gibi, güvenlik güçleri eliyle hırçın bir tavır sergilenmemiş ve buna da izin vermemiştir. Yapılan eylemleri de demokratik bir hak olarak değerlendirmiştir.
MHP için ‘Milletvekilinin başını açtırdı’ diyen AKP zihniyeti, iftirasının bedelini ödemektedir. AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan başörtülü iken, TBMM’ne girdikten sonra başı açtırılmıştır.
Gaziantep İslahiye ilçesinden Malike Uludağ, eşi AKP’den aday yapılmayınca kendisi DP’den aday oldu. AKP, bu adayın başörtülü olduğu ve ‘başörtülü birinin aday olamayacağı’ gerekçesiyle itiraz etti. İlçe seçim kurulu da başvuruda türbanlı bir resmin olmadığını beyan ederek itirazı reddetti ve birçok engellemelere rağmen Malike Uludağ, İslahiye Belediye Başkanlığına seçildi.
Üstteki örnekler, başörtülü bir kitlenin desteğini alma gayretinde olan AKP zihniyetinin samimi olmadığını gösteren yüz kızartıcı örnekleridir. Başörtüsü, bu zihniyet için sadece kendi istedikleri şekilde kullanacakları siyasi bir istismar unsurundan öte anlam ifade etmemiştir. Çünkü bu anlayış, çözümden yana duruş göstermeyerek, Anadolu tabiriyle ‘ipe un sermektedirler’. Bu tavrın, dünyada zulme uğrayan kadınlarımız nezdinde ve ahrette de vebali olduğu bilinmelidir.
AKP iktidar döneminde sürekli ertelenen çözüm için Tayyip Erdoğan’ın İspanya’dan yaptığı açıklama üzerine MHP harekete geçmiş ve hazırladığı, Anayasanın 10 ve 42. maddeleriyle ilgili yasa değişikliği teklifini imzaya açmıştır. 411 milletvekilinin desteği ile teklif TBMM’nde kabul edilerek yasalaşmıştır.
MHP, başörtü sorunun çözümü için sorumluluğunu yerine getirmiştir. Bugün ise, yargıyı da ele geçiren AKP, sorunun devamını istemektedir.
Bu uygulamalar, AKP zihniyetinin başörtü meselesine bakışının, inançla ilgisi olmayıp tamamen siyasi olduğu da net olarak görülmektedir.
“Başörtü sorunu dürüst ve namuslu siyasetçiler için hemen çözülmesi gereken iştir…”