Bu Blogda Ara

25 Ocak 2011 Salı

Siyasete Genel Bakış

GENEL DURUM

Dünyamızda ve özellikle bölgemizde yaşanan siyasi, ekonomik, askeri gelişme ve yayılmacılık göstermektedir ki, dünyayı kesintisiz, tam teslimiyet anlayışı ile kasıp kavuran küresel güçler, milli devletleri yok etmeye çalışmaktadırlar.
Ekonomik olarak köleleştirmenin ardından teslim olan milletlerin arasına Türk Milleti de dâhil edilmek istenmekte, bu yönde faaliyetler maalesef mevcut hükümetin sorgusuz itaatiyle, küresel güçlere hizmet edilmektedir. Bu güçler, kıvama getirdikleri AKP zihniyetini pervasızca kullanırken, teslimiyeti siyaset olarak algılayan AKP zihniyeti de kendisini kullandırmaktan rahatsız değildir.
Medyayı etkin bir güce dönüştürerek, medya gruplarını 9 yıldır destekleyip zenginleştirdiği partililerine ya da akrabalarına ihale ettirenler, medya vasıtasıyla ciddi bir kavram kargaşası yaratmakta ve toplumun değerlerini dönüştürmeye çalışmaktadırlar.

MUHALEFETİN KONTROL ALTINA ALINMASI

Hükümeti teslim alanlar, bununla yetinmeyerek muhalefeti de, istedikleri kıvam da şekillendirmeye soyunmuşlardır. SP, BBP ve diğerlerinin teslim alınmasından sonra, CHP üzerinde başlatılan oyunda da mesafe alınmış ve CHP’de silahlar çekilmiş, kavga başlatılmıştır. CHP’de yaşanan genel başkan değişikliğinin arkasından parti meclisinde de açılımın önünde durmayıp destek verecek yeni düzenleme yapılmıştır. CHP’de açılıma ve küresel güçlerin projelerine destek vermeyen ulusalcı diye tabir edilen kişiler, yönetimden uzaklaştırılmış, tasfiye edilmiştir.

Erbakan’ın müdahalesiyle SP, ikiye bölünmüş ve HASPARTİ adıyla Numan Kurtulmuş tarafından yeni bir parti kurulmuştur.

MHP’YE YÖNELİK SALDIRILAR

Referandum sürecinde ve sonrasında tek hedef olarak seçilen ve başka siyasi partilerde yıllar önce yerini almış bir takım kişiler üzerinden saldırıya uğrayan Milliyetçi Hareket Partisi, yıkımdan beslenen boğazların kursağını tıkamış ve nefessiz bırakmıştır.

Referandum sürecinde devam eden saldırganlık, sonrasında da MHP’yi bitirme planına dönüşünce milli refleks ile MHP düşmanlarına korku salan gelişmeler yaşanmıştır.

Küresel güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin Ülkücüleri ve MHP’yi etkisizleştirme operasyonları istedikleri sonuçları vermemiş, aksine tüm vatansever insanların MHP’ de birleşmesini sağlamıştır.

TÜRKİYE’DE OYNANAN OYUN VE PROJELERİN ARKA PLANI

Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada BOP(Büyük Ortadoğu Projesi)’nin ABD tarafından ilanı ile birlikte; Irak’ta nükleer silah olduğu iddiası ile Birleşmiş Milletler ve NATO’nun desteğini alan Hıristiyan güçlerin oluşturduğu bir ittifak gücü demokrasi getirme vaadiyle bombalayarak taş üstüne taş bırakılmadığı sınır komşumuz Irak’ı işgal etmiştir.

Bu arada Recep Tayyip Erdoğan ile ABD başkanı arasında gizli ve uzun görüşmeler yapılmıştır. Sonrasında Tayyip Erdoğan “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, yani ben BOP’nin eş başkanıyım” diye açıklama yapılmıştır.

Erdoğan’ın “Eş başkan” olduğu projenin bir ayağı olan Irak işgalinde, bir milyona yakın Müslüman ve Türk soydaşımız katledilmiş, binlerce kadın tecavüzü uğramış, on binlerce Müslüman’a insanlık dışı işkence yapılmıştır.

Irak’ın işgaliyle hedeflenen Kuzey Irak’ta kurulan Kürt Devleti, AKP Hükümetinin desteğiyle kurdurulmuştur. Bir sonraki adımın Türkiye’nin bölünmesi olacağını söyleyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye felaket tacirliği yaptığı, bunun söz konusu olmadığı söylenerek, güdümle medya ve köşe başı kalemşorları tarafından saldırılmıştır.

ABD’NİN IRAKTAN ÇEKİLMESİ SONRASI

ABD, muharip güçlerini Irak’tan çekmiş, Irak’ta bir ordunun oluşturulması ve istihbarat görevini sürdürecek güçlerini bırakmıştır. ABD’nin Irak işgalinin arkasındaki asıl gerçek, enerji kaynaklarının kontrolü ve dünya petrolünün önemli bir bölümünü oluşturan Irak petrollerine sahip olmaktı. Irak petrolünün paylaşımı gerçekleşmiş, Barzani de bu petrolden önemli bir pay alırken, ABD ve küresel güçlerin menfaatlerinin korunması, Irak’ta meydana gelecek Şii, Arap, Kürt çatışmasını engellemek için Irak’ın jandarmalık görevi de Türkiye’ye ihale edilmiştir.

Türkiye’nin jandarmalık görevini gerçekleştirebilmesi için PKK terörünün bitirilmesi gerektiği, bunun için her şeyin yapılması için harekete geçilmiştir. Terörle mücadeleden vazgeçilerek, görüşme ve anlaşma sürecinin başlatıldığı, bir yıkım planı uygulanmaya başlanmıştır.

KAVRAM KARGAŞASI YARATTILAR.

Kavramlar üzerinde oynayan AKP zihniyeti, eşi görülmemiş bir yalan siyaseti ile kavramların içini doldurmaya çalışmaktadır:
-         Krizleri normalleşme,
-         Devlete kafa tutmayı özgürlük,
-         Bölücülüğü insan hakları,
-         Ayrışmayı kucaklaşma,
-         Eşkıyalığı kimlik sorunu olarak topluma dayatanlar, Türk Milletine aykırı bir çizgidedirler.
Egemen hale gelmiş olan bu zihniyetle, AKP gayri milli, gayri muhafazakâr bir siyasetin odağı haline gelmiştir. Bu zihniyetin iktidar olduğu süreç; Türk Milleti ile hesaplaşma zamanı olarak seçilmiştir. Açılım adı altında bir yıkım projesi uygulanmaya başlanmıştır.

AÇILIM SÜRECİ

AKP döneminde yapılan her işin arkasından çıkan ABD’nin sahibi olduğu bir açılım süreci başlatılmıştır. Bu Açılım sürecinin taşeronluğunu yürüten AKP, Türk Milletinin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden bir süreci, pervasızca uygulamaya koymuştur.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Prag gezisi sırasında gazetecilere yaptığı bir açıklama ile “İyi şeyler olacak, bu fırsatı kaçırmamalıyız, şartlar çok uygun” diyerek açılım sürecinin fitilini ateşlemiştir.

Adını koymakta zorlandıkları açılım süreci için önce Kürt açılımı denilirken, gelen tepkiler üzerine, demokratik açılım adı verilmiştir. Haburdan gelen katillerin ayağına kadar getirilen mahkemelerin “Pişman değiliz” diye ifade verenleri pişmanlık yasasından yararlandırarak serbest bırakmıştır. Bunun demokratik bir uygulama olmayacağı tepkisi üzerine, bölücülere mevzi kazandıran, bölünmeyi, parçalanmayı, 1000 yıllık kardeşliğimizi tehdit eden ihanet sürecinin adını, utanmadan, sıkılmadan MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK PROJESİ olarak değiştirmişlerdir.

Bu yıkım sürecin geldiği noktada ise neler yaşandığına bakmak gerekiyor.

Bu yıkım sürecinin koordinatörlüğünü yürüten İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın başkanlığında, zaman zaman da Tayyip Erdoğan’ın bizzat katılımı ile Türk düşmanlığı yapan, yıllardır milli değerlerimize saldıran tüm unsurlarla işbirliği yapılmıştır.

Sayın Bahçeli’nin ifadesiyle PKK açılımına dönüşen süreçte, Ermeni, Rum, Kilise, Roman açılımı diyerek, Türk Milletinin ve devletinin kuruluşundan bu yana korunan milli duruş bozulmuştur.

PKK etkin olarak sürece dahil olmuş, devlet adına bahanesiyle Kandil ve İmralı ile görüşmeler yapılmıştır. Bu gün geldiğimiz noktada da bebek katili Öcalan, bu süreci yürüten kişi olmuştur. PKK’nın eylem yaparım tehditleri karşısında aciz düşen AKP Hükümeti, eylemsizlik kararları verilmesi için her türlü tavizi vermiş ve Türk Devletini PKK ve Öcalan’ın oyuncağı haline getirmiştir.

Bugün gelinen noktada Devlet Bahçeli’nin tespitleri doğru çıkmıştır. Demokratik özerklik, iki dillilik, özel güvenlik ordusu ve ekonomik kaynakların kontrolü talepleriyle “Kürt Devletinin Kuruluşu”nu açıklamışlardır.

CHP, bu talepler karşısında sessiz kalıp, bazı talepleri de demokratik hak olarak gördüğünü açıklarken, MHP ve ordudan gelen tepkiler üzerine AKP Hükümeti, Başbakan ve bakanlarıyla telaşa düşmüşler ve inandırıcılığı kaybetmiş açıklamalar yapmışlardır.

Türkiye’de başlatılan yıkım sürecinin olumsuz sonuçları karşısında, Orta Anadolu’da yaşayan mütedeyyin Müslüman Türk seçmenin desteğini kaybetme korkusu yaşayan AKP’nin başı Tayyip Erdoğan, Davos, Filistin, Bosna ve Gazze istismarına girişmiştir. İsrail’e efelenen Tayyip Erdoğan, İsrail’de çıkan yangına alelacele uçaklar göndererek te İsrail’e karşı koyduğu tavrın samimi olmadığını göstermiştir. Tayyip Erdoğan’ın ardı arkası kesilmeyen yurt dışı gezilerine bakıldığında; her defasında Türkiye’de yoksulluğa mahkûm ettiği milletin halini unutup, bu milletin değil; başka ülkelerin başbakanı gibi davranmaya giriştiği görülmektedir.

MHP’ye yapılan saldırıların arkasında bir korku vardır. AKP, kendisine alternatif olacak tek partinin MHP olduğunun farkındadır. Aynı seçmen profiline sahip olunduğunun farkında olan AKP, iktidarı ve iradesini yoklukla körelttiği seçmen desteğini kaybetmekte olduğunu görerek, el koyarak ele geçirdikleri medya desteği ile MHP’yi karalama kampanyası sürdürmektedirler.

AKP KENDİSİNİ NASIL TANIMLIYOR VE NELER YAPIYOR?

AKP, kendisini Müslüman ve muhafazakâr olarak tanımlamaktadır. Müslüman ve muhafazakârlığın ifadesi, bu değerlere uygun işler yapmaktır. Uygun olmayan işler yapanlar, Müslüman ve muhafazakâr insanlarımızın desteğini kaybetmeye mahkûmdurlar.

“Bugüne kadar Müslüman Türk Milletinin oylarını, dini değerlerimizi istismar ederek almayı başaran AKP, neler yapmıştır ve yapmaktadır?” sorusunu kendimize sormalı ve internette yer alan bilgilerden 9. yılına giren AKP icraatlarına bakmalıyız.

AKP İCRAATLARI

SÜMELA'DA 88 YIL SONRA İLK AYİN
Sümela Manastırı’nda Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yasaklanan ayinler, 88 yıl sonra, 15 Ağustos'ta ilk kez yapıldı. Ayine Yunanistan, Gürcistan ve Rusya’dan 500 davetli katıldı. Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, ayini "tarihi bir olay" olarak nitelendirdi. Bu 88 yıl önce yaşananları, Türk Milletinin geçmişine ve yasağa neden olan şartları yok saymaktır. 
AKDAMAR'DA AYİN
Sümela'nın ardından Van'ın Akdamar Adası’nda yer alan Kutsal Haç Ermeni Kilisesi'nde de 19 Eylül'de ayin düzenlendi. 95 yıl sonra ilk kez yapılan ayin için yaklaşık 4 bin kişi Van'a geldi. Ermenistan'dan getirilen haç, Akdamar’daki kiliseye takıldı. Bu adada Müslüman kadınların namusuna dokunan Ermenilere verilen bu taviz, Ermeni zulmünün yok sayılması ve AKP iktidarı için yüz karasıdır.
RUHSATLI KİLİSELER AÇTILAR

Önceden yetkili mülki amirlerden sadece camii yapmak için izin alınırdı. Çünkü bu hususu düzenleyen kanunda “cami yapma izni” şıkkı vardı. Bu şıkkı “mabet açma izni” diye değiştiren AKP ülkeyi ruhsatlı kiliseler doldurdu.

Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu bu durumu bana şöyle açıklamıştı; ‘Ülkede kaçak kilise açılıyordu, bu düzenlemeyle işi kanunileştirdik.’ Bu açıklama, kilise açılmasına izin vermenin üstünün örtülmesi için kanunların ve AB’nin bahane edilmesi gafletidir.

CAMİLERDEN SU VE ELEKTRİK PARASI ALMAYA BAŞLADILAR

2004 Yılına kadar camiler elektrik parasından muaf tutuluyordu. 2004 yılında AKP Hükümeti tarafından camilerden alınmayan elektrik parası, “aydınlatma için değil ısınma için alınıyor” diyerek basit bir bahaneyle tahsil edilmeye başlandı. Camilere trilyonlarca borç çıkarılmış, caminin inşasından itibaren geçmişe dönük borç ödemesi talep edilmiştir.

Diyanet işleri başkanlığı, camilerin yakıt ve su giderlerini karşılayamazken, iddialara göre kiliselerden elektrik ve su parası tahsil edilmiyor.

ANKARA Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin 2008 haziran ayı toplantısında aldığı karar uyarınca; ASKİ, Çankaya Merkez Camisi’ne gönderdiği 3 bin 340 YTL’lik geçmişe dönük su tüketim borcu çıkardı. (Hürriyet Gazetesi)

Sivas’ın Hafik İlçe merkezine 6 kilometre mesafede bulunan 50 haneli ve 200 nüfuslu Durulmuş Köyü camisinde 2004 yılından itibaren ödenmeyen ve üzerine yeni eklenen borç ve faizleri ile birlikte toplam 16 bin 655 TL fatura ibraz edildi. Birikmiş borçların ödenmemesi üzerine köy camisine elektriğin kesileceğine dair ihbarname bırakıldı. İlçeye bağlı Günyamaç köyü camisinin de benzer şekilde 9 bin lira elektrik borcu olduğu öğrenildi. (DHA)

CAMİYİ KİLİSEYE ÇEVİRDİLER

Mardin Midyat’ın Bardakçı Köyü’ndeki 1935’ten beri var olan ve içinde namaz kılınan Bardakçı Camii, Avrupa’da yaşayan ve yılda bir kez Türkiye’ye gelen, Mardinli Süryanileri talepleri doğrultusunda kiliseye çevrildi.

Bir tek Süryani’nin yaşamadığı 30 hanelik köy daha önce (hiçbir resmi belge olmadan) kilise olduğu iddiasıyla kiliseye dönüştürüldü.

Köye gelen Süryani Hıristiyan vatandaşlar için bir kilise mevcut iken caminin kiliseye çevrilmesi AKP hükümetinin AB taleplerini yerine getirmek için Müslümanları ciddiye almamasının bir sonucudur. (16.09.2006 Haber)

ÇOCUKLARIMIZ HRİSTİYANLAŞTIRILIYOR

Tarihi Meryemana Süryani Kilisesi’nin hemen karşısında bulunan Diyarbakır Protestan Kilisesi 2003 yılında kuruldu. Yaklaşık dört yıldır bölgede resmi olarak faaliyet gösteren kilise, şu ana kadar yetmişe yakın Müslüman çocuğun Hıristiyan olmasına sebep oldu. Bu kilisede üç yaşındaki çocuklar bile din eğitimi alıyor.

12 yaşından küçük çocukların Kur’an öğreniminin yasak olduğu bir ülkede bizzat kilisenin papazından 3 yaşındaki çocuklara Hıristiyanlığın öğretildiğini duymak yüreklerimizi kanatmaktadır.
Din ve vicdan özgürlüğünü herkes için savunuyor ve istiyoruz ama yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’mizde Kur’an öğreniminin önündeki engeller dolayısıyla kilisenin papazı Güvener’e “3 yaşındaki çocukların Kilise’de din eğitimi alması yasak değil mi?” diye soruyoruz. Kendisini vaiz ve misyoner olarak tanımlayan Güvener’in “Diyanet bize elektrik ve su vermiyor, dolayısıyla bizden böyle bir şey isteyemez” cevabı şaşkınlığımızı daha da arttırıyor.
(http://www.milligazete.com.tr)

MÜSLÜMAN AİLELERİN PAPAZ OLAN ÇOCUKLARI

AKP İktidarının seçim zamanlarında propaganda timleri olarak görev yapan “Diyalogcu” cemaat mensupları arasından papazlığa geçenlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Bugün Ankara Ostim’de açılan kilisenin ve İstanbul’da bir kilisenin başpapazlarının, Gülen cemaatinde yetiştikleri, cemaat evlerinde kaldıkları, üniversitelerinde okudukları yazar Muharrem Ertuğrul’un araştırmaları ile tespit edilmiştir.

Bunların en belirgin örneği Turgay Üçal’dı. Şu an Moda Presbiteryen Kilisesi Başpastörü. Nurcu kökenli Üçal, sürekli pastör yetiştiriyor. Pastör, yani Presbiteryenlerin papazı. Son yetiştirdiği pastörlerden biri de Yavuz Kapusuz.

Yavuz Kapusuz Kayserili... Uzun süre nurcularla, diyalogcularla birlikte oldu. Toplantılarına katıldı. Risaleler okudu. Sonra boşluğa düştü. Hıristiyanlığı seçti. Turgay Üçal’dan bir süre eğitim aldı... Şimdi Ankara Ostim’de bulunan Türk Dünyası Presbiteryen Kilisesi’nde başpastör.

Bir Türk’ün ve Müslüman’ın Hıristiyan olup Başpastörlük yapması, Kilisede istavroz çıkarması çok acı bir durum.”

Asıl ilginç olanı iddia ise “Dinlerarası Diyalog’a her desteği veren, papa karşılayan, Fener Rum Patrikhanesi ile diyaloğunu sürdüren AKP'nin  Milletvekili Salih KAPUSUZ’un, kilisede papaz olan eski cemaat üyesi Yavuz Kapusuz’un akrabası olduğu iddiasıdır.

DİNLER PARKI VE BAHÇESİ AÇARAK MİSYONERLİK DESTEKLENİYOR

Dinler arası diyalogun hamiliğine soyunup, ‘dinler parkı, dinler bahçesi’ projelerini hayata geçirdiler. Şanlıurfa’da açılan Dinler parkı, Antalya’da Dinler bahçesi, Hatay ve Ankara’da yapılan Medeniyetler buluşması toplantıları da Mardin toplantısının takipçisi olmuştu. Aradan geçen üç yıl içerisinde endişelerin ne kadar yerinde olduğu bugün restorasyon adı altında yaşanan bu olaylarla birlikte çok daha iyi anlaşılıyor. Vatikan’ın 3. bin yılda Asya ve Orta Doğunun Hıristiyanlaştırması projesi ile AKP’nin icraatları maalesef örtüşmektedir.

DOMUZ ETİNE KREDİ VERİYORLAR

AB’ye uyum çerçevesinde hazırlanan son Gıda Kodeksi’ne göre domuz, at, tavşan, deve eti ‘kırmızı et’ statüsüne alınmıştır.  Et ihtiyacımızı gördüğümüz kasaplarda, domuz, at, tavşan da kasap hayvanı olarak tanımlanmıştır.

Tarım Bakanlığı’nca 9 Ağustos 2006’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe sokulan Domuzun kasaplık et kapsamına alınmasına ilişkin yönetmelikten sonra da, Cumhuriyet tarihinde ilk kez domuz üretimine kredi verilecektir. Ziraat Bankası, Tarım Bakanlığı’nın çıkartmış olduğu bu yönetmeliği dikkate alarak 12 Ekim 2006’da yayınladığı genelge ile domuz üreticilerine kredi vereceğini açıklamıştır.

İlahiyatçı Yazar Reşit Haylamaz “Türkiye’nin Domuz Gerçeği” adlı kitabında 24 il ve ilçede 87 domuz çiftliği olduğunu söylüyor ve süratle üreyen bu hayvanın 4-5 ayda 100 kiloya ulaştığını belirtiyor. Bugün Türkiye’de 3 milyon kilo domuz eti elde edildiğine vurgu yapıyor. Bunun %20’si yurt dışına ihraç edilirken, geride kalan %80 oranında domuz eti nerede tüketilmektedir?
Kıymada, salam ve sosis üretiminde kullanıldığı iddiaları ise akıllara durgunluk veren bir iddiadır. Haçlı ruhunun “Hıristiyanlaştıramıyorsan, Hıristiyan gibi yaşamasını sağla” diye belirtilen misyonerlik prensibini akla getirmektedir.

DİN İBARESİNİN KALDIRILMASI KARARI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2 Şubat'ta toplanarak Sinan Işık adlı bir vatandaşın 2005 yılında yaptığı müracaatını değerlendirdi ve konuyu karara bağladı.
 AİHM, nüfus cüzdanlarındaki “Din İbaresi”ni Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan 9’uncu maddesine aykırı bularak kaldırılmasını istedi.
AKP’de “Biz istemiyoruz, AB istiyor” diyerek verilen her emri, alınan her kararı, bizim değerlerimize uygun olup olmadığını düşünmeden uygulamaya devam ediyor. Avrupa’da birçok ülkede din hanesi var iken, bu konuda Müslüman Türk soydaşlarımıza sıkıntı yaşatılırken YENİ NÜFUS CÜZDANLARINDA DİN HANESİ OLMAYACAĞI şimdiden belli olmuştur.
ŞEHİT BABASINA 11 AY HAPİS

9 Aralık 2005 tarihinde Hakkâri Yüksekova’da şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür’ün Gaziantep’teki cenaze töreninde acılı babanın “Vatan sağ olsun, bir oğlum daha var, o da bu vatana feda olsun. Türklüğünden utanan başbakan utansın” sözüyle başbakan’a hakaretten, Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 11 ay 25 günle cezalandırıldı. (13.07.2006)

CUMA HUTBESİNDEN “TEK DİN İSLAM” AYETİNİ ÇIKARDILAR

5 sene Önce Cuma Namazlarının Hutbelerinde ''İnneddine indallahi'l İslam" (Allah indinde tek din İslam’dır) diye Ali İmran Suresinin 19.Ayet-i Kerimesi okunurdu. Diyanet İşleri Başkanlığının müftülüklere gönderdiği 17.02.2006 tarih ve B.02.1.DİB.0.12.00.01/230-02-230 sayılı yazının Ek-2 diye belirtilen “Hutbe Duaları” başlığı altındaki açıklamasında üstteki ayeti çıkarılmış ve yerine “Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibi olacak” mealindeki hadis-i Şerif yerleştirilmiştir. AKP’ye göre son hak ve tek din İslam olmaktan çıkmıştır.

Erdoğan, Of İlçesinde yaptığı konuşmasında “Türkiye’de 30’a yakın etnik grup ve 4 hak dine mensup herkesi kucaklıyoruz.(12.07.2002)” diyerek İslamiyet’i diğer dinlerle eşit gördüğünü ifade etmiş ve üstteki ayet-i kerimeye muhalif olmuştur.

ZİNA SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILDI

1964’te toplanan “9. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi”, bütün devletlere hitap eden bir bildiri yayınlayarak “Zinanın suç olmaktan çıkarılması” kararını almıştır. 1927’de Norveç, 1937’de İsveç, ABD’deki birçok eyaletler ve 1975’te Fransa, zinayı suç olmaktan çıkarmışlardır. Bugün, girmeye çalıştığımız AB camiasında zina, kanunlara göre suç sayılmamaktadır. AB’nin talepleri üzerine eski ceza yasasındaki 440- 441- 442- 443 no’lu “Evli Kadın eli erkeğin zinası” nı düzenleyen maddeler, AKP tarafından yeni yasadan çıkarılmıştır.
Zina, tarafların rızası ile gerçekleştiğinde suç olmaktan çıkarılırken, boşanma nedeni olarak sayılmaya devam edilmektedir.

TÜRKİYE’DE FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ KİME KARŞI KURULACAK?
NATO devlet ve hükümet başkanları, 19–20 Kasım'da Lizbon'da bir araya gelerek, örgütün yeni güvenlik stratejisini belirledi. Toplantıda Türkiye'nin beklentileri (NATO Genel Sekreter yardımcılarından birisini Türk olması ve Sistemlerin kontrolünün Türkiye’de olması) tartışılmadan ‘füze savunma sistemi’nin ülkemize yerleştirilmesi kabul edildi. İran ve Suriye’yi tehdit olarak gören küresel güçlerin isteğini yerine getiren AKP İktidarı, İran ve Suriye ile ilişkilerini nasıl sürdürecektir? İran ve Suriye kendisini tehdit eden bu girişimden sonra Türkiye’yi ne kadar dost ve komşu bir ülke görecektir?
WIKILEAKS BELGELERİ VE YALANLANAN ÖZÜR
Wikileaks'in 29 Kasım'da yayımladığı belgeler dünya gündemine bomba gibi düştü. Site, elindeki ABD Dışişleri Bakanlığı'na ait 251 bin 287 belgeyi peyderpey yayımlamaya başladı. İlk gün belgelerin 243 adedi yayımlandı. Bunların 27’si ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, 3’ü de İstanbul Başkonsolosluğu’ndan kaleme alınmış. Belgelerden ABD’nin, AK Parti iktidarını yakından izlediği, dedikoduları bile kayda aldığı görülüyor. Wikileaks'in elinde Türkiye kaynaklı 8 bin civarı belge olduğu ifade ediliyor. Belgelerin yayınlanmasının ertesi günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Washington'da bir araya geldi. Davutoğlu, Clinton'ın Wikileaks belgeleri nedeniyle Türkiye’den özür dilediğini söyledi. Clinton, belgelerin sadece ABD’nin dış politika menfaatlerine değil uluslararası topluma bir saldırı olduğunu ve olayı kınadıklarını ifade etti. Ancak bu açıklama, ABD dışişleri tarafından yalanlanarak böyle bir resmi açıklama yapılmamıştır diyerek yalanlandı. Aynı yalan, İsrail’le ilişkilerde de ülkemiz içinde halkı yanıltmak için defalarca kullanılmış ve güdümlü medya tarafından desteklenmiştir.
AKP, SUÇA TEŞVİK EDEN BİR YASAYI KABUL ETTİ.
Türk devlet geleneğinde görülmemiş gelişmeler yaşanmaktadır. Türk Milletini sömüren rüşvet çarkının kırılması için mücadele etmektir siyaset yapmak… Bu zulüm çarkının dişlileri arasına sıkışan rüşvet ve ayrıcalıklar, anayasal suç olarak yazılı metinlerde yer alırken görev ahlakı açısından da etik olarak öneme haizdir. Bugün görülen manzara, içler acısı bir AKP kepazeliğine dönüşmüştür. Görev suçundan dolayı kendisini aklayacak kararları alan, yasa değişikliklerini yapan, millete vekil olmayı bir koruma kalkanı olarak gören, “ak” ifadesini hak etmeyen AKP zihniyeti yeni bir aklama operasyonunun daha yasal zeminini hazırlamıştır.

Suçu engelleme ve suçluları cezalandırma konusunda gösterilmesi gereken hassasiyet, AKP iktidarında zaafa uğramıştır. Verilecek cezaların artırılması, suçun işlenmesini engelleyen ve suçluları frenleyen önemli bir tedbirdir. İşlenen suçlar için verilen cezalarda indirime gidilmesi, suçu ve suçluyu teşviktir. Hükümet olmanın gereği, halkı suçun ve suça karışanların eziyetinden korumaktır.

Suçluları cesaretlendiren uygulamaların mağduru mutlaka Türk milleti olacaktır. Yüce milletimizin vekilleri eliyle yürütülen tezgâhın kaybedeni olacağı açık iken, bu yasa teklifini hazırlayan AKP Kahramanmaraş milletvekili Veysi KAYNAK’ın Türk ceza kanununun “görevi kötüye kullanma” ile ilgili 257.ci maddesinde değişiklik önerisi Türk Milletinin menfaatine olmadığı halde yasalaşmıştır.

Yeni yasa değişikliğine göre;

‘Görevi kötüye kullanma’ başlıklı maddenin 1. ve 2. fıkralarında teklif edilen ve 2010 yılında AKP tarafından kabul edilen değişiklikler şu şekilde yapılmıştır.

-         Suçu işleyen kamu görevlisinin 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilirken, 6 aydan 2 yıla kadar cezalandırılma teklifiyle ceza indirimi uygulanması kabul edilmiştir.
-         “Kazanç” ifadesinin “Menfaat” olarak değiştirilmiştir.
-         Görevinin gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösteren kamu görevlilerine uygulanan 6 aydan 2 yıla kadar olan hapis cezası, 3 aydan 1 yıla indirilmiştir.

Bu yapılan yasa değişikliği, vurguncu zihniyetin son çırpınışları ile üzerlerinden nemalandıkları ve mahkeme kapılarında birlikte sürünecekleri suç ortaklarını aklama telaşıdır.


AKP, BAŞÖRTÜ SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİNİ İSTEMİYOR!

Türkiye’nin gündeminden düşmeyen ve çözümsüzlüğe zorlanan başörtü meselesi, siyaset malzemesi yapılmaya çalışılırken, en samimi tavrı koyan parti, MHP olmuş ve sorunun çözümü konusunda inanç ve demokrasi boyutunda adım atmıştır.

MHP, ‘çoğunluğumuz yok’ diyerek başörtü sorununu çözmeye yanaşmayan AKP’yi köşeye sıkıştırmış ve hazırladığı yasa teklifini imzaya açarak AKP’yi çözüme zorlamıştır. Kamuoyunda sorunun bitişi olarak kabul gören bu teklif sonrasında, MHP ve AKP birlikte hareket ederek 411 Milletvekilinin kabulü ile yasak kaldırılmıştır.
Anayasa mahkemesinin yasa değişikliğini iptal etmesinin ardından yaşanan süreçte, AKP-CHP ile samimiyetten uzak yaklaşımlarla sorunu çözmeye girişmişler ama oyalamalarla, çözümü YÖK başkanının özel müdahalelerine bırakmışlardır.

MHP’nin başörtü sorunun çözümü konusunda, yasağın kaldırılması için daha önceden olduğu gibi “Biz Varız” diyerek açık çek vermesine rağmen, AKP başörtü sorununu siyasi bir malzeme olarak kullanma niyetiyle, çözümsüzlüğü, sorunun devamını tercih etmiştir.

Bugün hala çözülememiş olan başörtü sorunu, kanun değişikliği yapılmadığı sürece Allah’ın emri olduğu algısından uzak, oy avcılığı için istismar edilmeye devam edilecektir.

Kendilerini “İslamcı” olarak ifade eden ve edilmeyi tercih eden ancak uygulamada İslamiyet’i hizmetten uzak siyasi akımın bugünkü temsilcisi, AKP zihniyetidir. Türkiye’de siyasi tercihleri etkilemek ve istismarla kontrol edebilmek için İslamiyet ve milli değerlerimizi kullanan bu zihniyet, cumhuriyet sonrası siyasi tarihimizde bilinen 7 parti ile varlığını sürdürmüştür. Bugün gelinen noktada ise, AKP İktidarı ile kilise hizmeti ve bölücü açılımlarıyla İslami yaklaşımdan ve tevhit ruhundan uzak uygulamaların icra odağı haline gelmiştir.

2002 seçimleri öncesi devam eden eylemler, ‘MHP’nin başörtü sorununu çözmediği’ propagandasıyla siyasi malzeme yapılmış ve 2002’den sonra AKP döneminde, sorun çözülmüş gibi bir anda bitmiştir. Ancak 9 yıldır AKP iktidar için çalışan başörtülü insanlarımız için çözüm üretilmemiştir.

Bugün de üniversitelere başörtü ile girenlere sahip çıkma görevi, kişisel olarak YÖK Başkanına bırakılmış ve yine çözümsüzlük üretilmiş ve istismar amacıyla, AKP tarafından ipe un serilmiştir.

AKP, MHP’NİN BAŞÖRTÜ SORUNUNU ÇÖZMEDİĞİ İFTİRASIYLA İKTİDAR OLMUŞ, SİYASİ OLARAK BAŞÖRTÜYÜ KULLANMAYA DEVAM ETMEKTEDİR. BUGÜN ‘HİÇ BİR ŞART OLMADAN BU SORUNU ÇÖZMEYE VE DESTEK VERMEYE HAZIRIZ’ DİYEN MHP GENEL BAŞKANI DEVLET BAHÇELİ VE MHP’DEN DE KAÇMAKTADIR.

MHP, 57. Koalisyon hükümetin döneminde başörtü meselesi için mutabakat aramış, ancak başta Fazilet Partisi olmak üzere engellenmiştir. Bunun neden ise, MHP’ye kurulacak “başörtü” tuzağının planlanması olmuştur.
APONUN İDAMI İLE İLGİLİ SÜRECİ ve YALANLAR-İFTİRALAR

Apo’yu asmadılar diye yapılan propaganda ile AKP iktidar oldu, MHP meclis dışında kaldı. Türk Milletinin iradesi karartıldı ve Apo’nun asılmayışının faturası MHP’ye kesildi.
Apo’yu asmadılar diyenler ne yapmalıydı. Millet bunu yapmak üzere AKP’yi tek başına iktidara getirdi. Apo asıldı mı? Hayır. Sorumlusu kim? Elbette AKP.
Bu soruyu herkese sormalısınız. Apo’yu asmak için mi çalıştılar, kurtarmak için mi?

Devlet Bahçeli idamın ertelenmesi ile ilgili belgenin altına imza attı ve erteleme belgesi metni aynen aşağıdaki şekildedir:

"Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP’ın genel başkanları, bugün Başbakanlıkta yaptıkları toplantıda, AİHM’nin teröristbaşı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir.

Bilindiği gibi Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu AİHM’nin Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM’ye gönderilecektir.

Genel başkanlar hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır."

2.paragrafta "Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM’ye gönderilecektir." derken idamdan vazgeçildiğini mi okumak mümkün değildir.
Refah-yol hükümeti döneminde imzalanmış 11 nolu AB protokolu gereği, Apo’ya tanınmış haktan dolayı AİHM'nin kararını bekleyip, süreç tamamlanıldığında idamın sürecine geçilmesini yazıyor.

3. paragrafta ise "bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi" diyerek istismar edilirse AİHM kararı beklemeden infaza geçilmesi söyleniyor. Bu da belgenin bir erteleme belgesi olduğunu ifade etmektedir.

Propaganda malzemesi yapılan İdam Komisyonu bakalım. “MHP'li milletvekillerinden çekimser oy kullanıldığı” konusuna. MHP milletvekilleri ara talep etmiştir. O sırada komisyonda olan Orhan Bıçakçıoğlu, önergeye destek vermiş ancak ara talep eden milletvekilleri geri dönmeden çekimser sayılarak teklifin reddi yönünde apar topar toplantı tutanağı meclis genel kuruluna indirilmiştir. MHP’nin amacı ise genel kurulda millete verdiği sözü yerine getirmek ve bunu kamuoyuna göstermektir.

Komisyonda AKP’nin verdiği önergeyi, MHP genel kurula taşımış ve aynı konuda önerge vererek idam maddesinin paketten çıkarılmasını talep etmiştir. Bunun nedeni, oynanan oyunu bozarak maddeyi paketten çıkarmaktır.

Ancak AKP dâhil tüm siyasi partiler “idam cezasının paketten çıkarılarak Apo için idam yolunun açık olması hakkındaki önergenin reddetmişlerdir. Komisyonda aynı önergeyi veren AKP, genel kurulda neden hayır oyu vermiştir? Asıl sorgulanması gereken budur.

Bugün Apo’yu rahatlatacak her türlü imkânı sağlayan AKP iktidarı, o gün Apo’nun asılması konusunda samimi olmadığını göstermiştir.

İp atma meselesi de, “Sen ‘Apo’yu asmadılar’ diye propaganda yaptın, o gün bizim gücümüz yetmedi. Buyur sen as” anlamındadır.

Gelelim asıl meseleye. Apo’yu ömür boyu idamdan kurtaran kimlerdir?

MHP, AB'nin Apo’yu kurtarmak için girişimde bulunacağını düşünerek önüne koyulacak engeli kaldırmak için, idam cezasının adi suçlardan kalkması ancak savaş halinde, yakın savaş tehdidi ve terör suçlarından dolayı uygulanması konusunu anayasaya sokmuş ve Apo’nun idamı için yolu açık tutmuştur.

Sonra AKP İKTİDAR OLMUŞ VE İLK YAPTIĞI İŞLERDEN BİRİ, 6 NOLU PROTOKOLU İMZALAMAK OLMUŞTUR.

Bu protokolün anlamı nedir? Bu protokole göre MHP'nin idamın savaş halinde, yakın savaş tehdidi ve terör suçları için uygulanması maddesi de iptal edilmiş; AKP İktidarı tarafından savaş, terör suçları dâhil olmak üzere her şartta idam kaldırılmıştır. BU KARAR ÖCALAN’IN İDAM YOLUNU TAMAMEN KAPATMIŞTIR. Resmî gazetede yayınlanan "ölüm cezasının kaldırılmasına yönelik" 6 nolu protokol belgesinin altında Tayyip Erdoğan ve diğerlerinin imzası vardır. 


MHP idamın kaldırılmasına karşı çıkarken, Apo’yu ömür boyu asılmaktan kurtaran MHP değil; gökkuşağı diye adlandırılan AKP dahil, TBMM'de bulunan tüm siyasi partilerdir. 6 NOLU PROTOKOLLE İDAMI KALDIRAN AKP, 2 DEFA APOYU KURTARAN PARTİ OLMUŞTUR.
AKP’liler, yaşanan referandum ve açılım sürecinde verilen sözlerden dolayı, APO İMRALIDAN ÇIKARILIR, LÜKS BİR EVDE EV HAPSİNE ALINIR YA DA SERBEST KALIRSA, İFTİRACILAR NE YAPACAKLAR?  

“Namus, güzelliğin sadakasıdır” diyen Hz. Ali Efendimizin bu sözü ile kişilikleri, hayatları ve duruşları ile her türlü güzelliğe sahip, fikir namusunu koruyan dava adamı ülküdaşlarımızı, Türk gurur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletiyle selamlıyoruz…
Son sözümüz; “Yastığımız mezar taşı, yorganımız kar olsun, biz bu yoldan dönersek namus bize ar olsun…”

Kaynak: İnternetten derlenmiştir.